Değerli Okurlarım;
Havalar soğudu… Ekim ayının ilk haftasındayız. Yazın o koşuşturmalı günleri, kalabalık tatil telaşı geride kaldı. Şimdi sabahları evimizin penceresini açtığımızda yüzümüze çarpan rüzgâr, artık yazdan kalma serinlik değil, sonbaharın kendine has keskin havası. Balıkesir’de hayat yavaşlıyor; sahillerde sessizlik hâkim, şehirde ise dinginliğin sesi duyuluyor. İnsan sanki mevsimle birlikte nefes alıp verişini bile değiştiriyor.
Balıkesir’in sonbaharı başkadır. Edremit Körfezi’nde kızıllığa boyanan gün batımı, Kazdağları’nın doruklarından esen serin rüzgâr, Gönen’in ovalarında sararan tarlalar, Susurluk’un sabah ayazı, Bandırma’nın martılarla dolu gökyüzü… Hepsi bir bütünün parçası. Bu şehirde sonbahar sadece bir mevsim değil; aynı zamanda insanı derin düşüncelere davet eden, kalbi biraz hüzünle biraz huzurla dolduran bir yolculuktur.
Balıkesir’de Sonbaharın Hissi
Köylerde kış hazırlıkları başlamıştır. Zeytin ağaçlarının altına serilen çuvallara dökülen taneler, evlerde kavrulan tarhana kokusu, odun yığınlarının evlerin önüne istiflenmesi… Bunlar sadece günlük işler değildir; aslında şehrin belleğinde yer eden, nesilden nesile aktarılan bir yaşam biçimidir. İnsan Balıkesir’de sonbaharda yürürken, toprağın ve emeğin kokusunu aynı anda duyar.
Şehir merkezinde ise farklı bir telaş vardır. Pazarlarda kışlık alışveriş yapan aileler, kahvelerde soba muhabbetleri, sokaklarda yükselen kestane kebap kokuları… Balıkesir’in sonbaharı, sadece görsellik değil; kokularıyla, sesleriyle, insanın içini ısıtan bütün ayrıntılarıyla yaşanır.
Sonbaharın Sessiz Çağrısı
Değerli okurlarım; sonbahar her zaman bize aynı şeyi fısıldar: “Biraz yavaşla…” Belki de bu yüzden bu mevsim insanın içine döndüğü bir zamandır. Yazın koşuşturmacasında ertelediğimiz kitaplar, unuttuğumuz dostluklar, bir türlü fırsat bulamadığımız sohbetler hep bu döneme kalır. Balıkesir’in kahvelerinde soba başında yapılan sohbetler, belki de bu yüzden en içten ve en samimi olanlardır.
Havaların serinlemesiyle birlikte hayatımızda da bir düzen değişiyor. Sıcak çayın kıymeti artıyor, akşamüstü yapılan yürüyüşler daha anlamlı hale geliyor, battaniye altına girip izlenen filmler başka bir tat veriyor. Bu küçük ayrıntılar aslında mutluluğun ta kendisi.
Sevgili okurlarım; gelin bu Ekim’in ilk günlerinde doğanın çağrısına kulak verelim. Acelemizden biraz vazgeçelim, koşuşturmamıza ara verelim. Bazen balkona çıkıp gökyüzünün grisine bakmak, bazen yağmurda kısa bir yürüyüş yapmak, bazen de elimizi bir bardak çaya uzatıp “iyi ki” diyebilmek… İşte bütün mesele bu. Çünkü sonbahar sadece mevsim değil; ruhumuzun yeniden nefes almasıdır.